Çanakkale’de Nereleri Gezmelisiniz?
Çanakkale’ye gidip gezilecek yerleri gezmeden dönerseniz yazık edersiniz. Oldukça fazla gezilecek ve görülecek yere sahip olan Çanakkale iline gidenler şimdiden listesini hazırlamalılar. Gitmeden önce nereleri gezip nereleri göreceğinin listesini yaparak Çanakkale’ye gidince rahat eder.
Çanakkale Aynalı Çarşı
Çanakkale savaşlarında bir halk türküsüne de konu olan ünlü çarşının 1889 yılında II. Abdülhamid’in padişahlığı sırasında, Çanakkale’nin önde gelen Yahudi ailelerinden biri tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Doğrulanamayan bir iddia ise çok daha önceleri yapıldığıdır. Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eserinde de çarşıdan söz edilmektedir. Çarşıya ilişkin kayıtlar incelendiğinde İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın minyatürü olduğu anlaşılmaktadır.
Çanakkale Şehitliği
Çanakkale savaşlarının merkezi olan, insanoğlunun tüylerini ürperten, tarifsiz bir duygu yoğunluğunun içine sürükleyen ve bu vatanın evladı her kişinin o havayı soluyarak öğrenmesi gereken bir destanın yazıldığı Gelibolu yarımadası tarihi milli parkında kalan anıt ve şehitlikler… Çanakkale’ye gelindiğinde belki de ilk ziyaret edilmesi gereken mekan.
Çanakkale Merkez
Muhteşem Çanakkale Boğazı manzarasıyla Truva filminde kullanılan tahta atın ve antik Truva şehrinin maketinin bulunduğu Çanakkale kordon boyunu da içeren merkez, şehrin kalbi….
Çanakkale Deniz Müzesi
1462 yıllında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, Çanakkale Savaşları’nda da kullanılan, Çanakkale Deniz Zaferi’nin kahramanlarından Nusrat Mayın Gemisi’nin orijinal boyutlarındaki maketi ve Çanakkale Savaşları’nda kullanılan çeşitli silahların bulunduğu müzeyi ziyaret edebilirsiniz.
Çanakkale Saat Kulesi
İtalyan Başkonsolosu, Emilio Vitalis tarafından 1890’larda yaptırılan bu görkemli saat kulesini de görmekte fayda var.
Truva Antik Kenti
1988 yılından beri dünya miras listesinde olan bu antik şehir 1996 yılından beri ise milli park statüsündedir. Antik medeniyetlerin beşiği kabul edilmiştir. 9 adet şehrin birbiri üzerine kurulmasıyla oluşmuştur. Truva, Troya, Troia, İlion, Vilusa gibi adlarla da anılır. Konum olarak Kazdağları eteklerindedir. Pek çok filme de konu olan Truva Atı’nı görmek için buraya uğrayabilirsiniz.
Bozcaada (Tenedos)
Bozcaada (Tenedos) bugün Çanakkale’nin bir ilçesi olup, kuzeyinde Semadirek, kuzey-batısında Limni, güneyinde Midilli, kuzey-doğusunda Gökçeada bulunmaktadır. Çevresindeki küçük adacık ve kayalıklarla 40 km2’lik bir yüzölçümüne sahiptir. Bozcaada’da yüksek tepe ve orman yoktur. Bunun yanı sıra adanın en yüksek tepesi olan ve 40 mil uzunluğundaki çevreyi kontrol eden Göztepe’den dolayı da Bozcaada ismi yakıştırılmıştır. Ege Denizi’nde Ülkemize ait iki adadan biridir. Antik Çağ’da adı Tenedos olan Bozcaada, Homeros’un İlia’da Destanı’nda bahsedilmektedir.
Heredotos Bozcaada’nın ilk yerleşimcilerinin Pelasglar olduğunu yazmaktadır. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Ege Adaları’na hakim olmuş, daha sonra M.Ö.1.yy’da Roma İmparatorluğu, 1455-56 yılında ise Venedik’lilerden alınan ada Ege’de Türklerin eline geçen ilk ada olmuştur. M.Ö.6. yüzyıldan Roma Dönemi’ne kadar kullanılan mezarlıkta toprak heykelcikler, çanak çömlekler bulunmuştur. Venedikliler yapılan ikinci (Yeni Kale) ve 1657 yılı yapımı Köprülü Mehmet Paşa Camii ilçenin diğer eserleridir. Bozcaada’daki Osmanlı Dönemi’nden kalma önemli tarihi mekanlar arasında; Yalı Cami, Alaybey Cami, günümüzde park olarak kullanılan Namazgah ile tarihi çeşmesi, 1870 yılında inşa edilmiş üç nefli Meryem Ana Kilisesi ziyaretçileri mimari yapıları ile etkileyecektir.
Aya Paraskevi Ayazması olarak tanımlanan mekanın Ortodoks inancında önemli bir yeri vardır. Eskiden burada düzenlenen Paraskevi Şenliklerinin yerini günümüzde Bağbozumu Şenlikleri almıştır. Şarap Fabrikaları, Rüzgar Santrali, Bozcaada Bağları, Alaybey Cami, Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi, Göztepe, Habbele, Çamlık piknik alanı,Namazgah Çeşmesi, Ada Evleri, Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi, Tuz Burnu, Köprülü Mehmet Paşas Cami, Ayazma Yat Limanı, Mermer Burnu, Polente Deniz Feneri adada mutlaka görülmesi gereken yerlerdir. Günümüzde Ağustos ayında “Bağ Bozumu Şenlikleri” yapılan adada, 4 şarap fabrikasının yanısıra, evlerde de şarap yapılmaktadır. Eski çağdaki adı Tenedos olan adaya Geyikli Yükyeri İskelesi’nden kalkan arabalı vapurla ulaşılmaktadır.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı (Eceabat)
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Marmara Bölgesinde, Çanakkale ili sınırları içindedir. 1973 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Yüz ölçümü 33.490 hektardır. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park sınırları dahilinde 1 İlçe (Eceabat) ile 8 köy bulunmaktadır.
Çanakkale Savaşları Türk Milletinin dünyanın en güçlü devletlerine karşı, Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in önderliğinde insanüstü direnmesi ile kazanılan bir savunma destanıdır.
Çanakkale Savaşları Türk Milletinin dünyanın en güçlü devletlerine karşı, Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in önderliğinde insanüstü direnmesi ile kazanılan bir savunma destanıdır.
8,5 ay süren bu savaşta Boğaz’ın iki yakası adeta cehenneme dönüşmüş, yarım milyona yakın can kaybı olmuştur. Birinci Dünya Savaşında İtilaf Devletleri ile Osmanlı Ordusu arasında cereyan eden dünyanın en büyük savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşında yüz binlerce kayıp anısına yapılan anıtlar ve düzenlenen şehitlikler savaşın acılarını hatırlatmasının yanı sıra tarihin muhteşem zaferlerinden birini gözler önüne sermektedir.
250.000’i aşan Türk şehidinin aziz hatıraları üzerinde yükselen anıtlar ve yine 250.000’i aşkın İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin gömülü olduğu alanları içine alan Milli Park, bugün bütün dünyaya barışın değerini anlatmaktadır. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı içerisinde 56 yerli anıt ve şehitlik 35 Yabancı Mezar ve Anıtları bulunmaktadır. Her yıl 18 Mart ve 24 Nisan tarihlerinde Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları törenlerle anılmaktadır.
Çanakkale Şehitler Abidesi
Gelibolu Yarımadasının uç kısmında, Morto Koyu gerisinde yükselen Hisarlık Tepe üzerindedir. Çanakkale Savaşlarında şehit olanların hatırasına inşa edilmiştir.Temeli 19 Nisan 1954 tarihinde atılmış ve 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açılmıştır. Ana kaidenin ayaklarındaki rölyefler 2002 yılında tamamlanmış, 2004 yılında tören alanı ve sembolik şehitlikte değişiklikler yapılmıştır. 2005 yılında restorasyondan geçen anıt, 2007 yılında bulunduğu alana yeni şehitlik inşa edilmesiyle son şeklini almıştır.
Yüksekliği 41.70 cm olan abide, 625 metre karelik bir alanda dört ayak üzerinde yükselmektedir. Uzaktan bakıldığında Mehmetçiğin “M” harfi şeklinde gözükmektedir. Abidenin tavanına mozaikten bir Türk Bayrağı işlenmiştir.
Abidenin girişinin sol tarafında ise 1992 yılında yaptırılan sembolik şehitlik, yurdumuzun her köşesinden Çanakkale’ye koşarak en kıymetli varlıkları olan canlarını veren şehitlerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin giriş kapısının hemen sağda Mustafa Kemal’in 1934 yılında yabancı askerlere hitaben yazdığı ve zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Anzak Günü’nde okunan sözleri yer almaktadır:
Abidenin girişinin sol tarafında ise 1992 yılında yaptırılan sembolik şehitlik, yurdumuzun her köşesinden Çanakkale’ye koşarak en kıymetli varlıkları olan canlarını veren şehitlerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin giriş kapısının hemen sağda Mustafa Kemal’in 1934 yılında yabancı askerlere hitaben yazdığı ve zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Anzak Günü’nde okunan sözleri yer almaktadır:
“Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Kaz Dağı Milli Parkı (İda Dağı)
Muhteşem manzaraları, dinlendirici yeşil alanları ve birçok kaplıcasıyla Kaz Dağı Milli Parkında, doğanın estetiğini mitolojik hikayelerle hissedebilirsiniz. Mitolojide Afrodit, Hera ve Athena arasındaki Dünyanın İlk Güzellik Yarışmasının burada yapıldığını görürüz. Hikayeye göre Tanrılar, Thetis ile Peleus’un düğünü için toplandıklarında, düğüne davet edilmeyen Eris (Nifak), Athena, Hera ve Afrodit’in bulunduğu yere altın bir elma atar. Elmanın üzerinde “en güzeline” yazılıdır.
Üç tanrıça arasında “en güzel benim” tartışması başlar. Zeus, en güzelin seçilmesinde hakem olarak İda Dağı’nda bulunan Paris’in görevlendirilmesini buyurur. Tanrıçalar, Paris’in önünde güzellikleriyle övünüp, ona armağanlar vaad ederler. Hera, Paris’e kendisini seçmesi durumunda evrenin krallığını; Athena savaşta yenilmezliği; Afrodit ise kadınların en güzeli Helena’nın aşkını vaad etmektedir. Bunun üzerine Paris, üç tanrıçadan en güzelinin Afrodit olduğuna karar verir ve altın elmayı ona verir. Kazdağları, Anadolu yarım adasının kuzeybatısında yer alan, Biga yarım adasının en yüksek dağıdır. Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesini birbirinden ayırır. Kazdağları Çanakkale ve Balıkesir sınırları içerisinde bulunmaktadır. Edremit körfezinin kuzeyini takiben, kuzey doğu-güney batı yönünde 60 – 70 km. uzunluğunda olan Kazdağları, batıda Dede dağı, ortada kazdağı, doğuda Eybek dağı, kuzeydoğuda Gürgen, Kocakatran, Küçükkatran ve Susuz (Sakar dağı) dağlarından oluşur.
Bayramiç’in doğu yönündeki Evciler Köyü’nün 5 km. ilerisinde Kazdağları’nın güzel mesire yerlerinden birisi var. Ayazma denilen ve bol suyun aktığı yörede mitolojide Paris’in tanrıçalar arasında güzel seçmesine nazire olarak her yıl güzellik yarışması düzenleniyor. Kaz Dağları üzerinde en güzel yerleşimlerden biridir Kalkım. Son dönemde turizmde de atağa kalktı. Ekoturizm, atçılık, trekking tutkunları bu güzel beldeyi keşfettiler.Kalkım’a dileyenler Edremit üzerinden, dileyenler Çan, Yenice üzerinden gidebilir.
Assos (Ayvacık)
Assos, Çanakkale’nin 87 km. güneyinde, Ayvacık ilçesi Behramkale Köyü sınırlarında bulunan antik bir liman kentidir. Aynı zamanda bir öğretim merkezi olarak bilinen Assos’ta, İlk çağ’ın ünlü filozofu Aristoteles bir felsefe okulu kurmuş zooloji, biyoloji ve botanik konularında da önemli araştırmalar yapmıştır. Doğu ve Batı olmak üzere iki girişi olan antik kent, eski bir volkan konisi üzerine kurulmuş olup, güneye doğru uzanan teraslar üzerindeki yapı topluluklarından oluşur. Kentin etrafını çeviren 4 km.lik surların önemli bir bölümü bugün hala ayaktadır.
Akropol’de yer alan Athena Tapınağı, Arkaik Çağ’da inşa edilmiş Anadolu’nun en eski Dor tapınaklarından biridir. Denize yönelik muhteşem manzarasının yanında bu tapınak, mimari anlamda hem Dor/ Yunan hem İon / Anadolu özelliklerini yansıtması bakımındn Ege’nin iki yakasının kültürel bir sentezini oluşturur. Akropoldeki bu tarihi kalıntılar arasında Athena Tapınağı, Edremit Körfezi’nin gün batımında büründüğü muhteşem manzaranın izlenebileceği en uygun mekandır. Buradan denize doğru inildikçe agora (çarşı), gymnasium (düşünsel ve bedensel eğitim merkezi) tiyatro, bouleuterion (kent meclisi binası) ve nekropol (antik mezarlık) sıralanmaktadır.
Antik dönemde tragedya ve komedya gibi oyunların oynandığı 4000 seyirci kapasiteli tiyatronun büyük bölümü korunmuş durumdadır. Akropolün hemen kuzey köşesinde Osmanlı Sultanı I.Murat’ın 14. yüzyılda yaptırdığı tek kubbeli cami bulunmaktadır. Behramkale köyü sınırlarındaki Osmanlı döneminden kalma köprü tümüyle ayakta olup halen kullanılmaktadır. Assos henüz bozulmamış doğal çevresi, denizi, otel, pansiyon ve Kadırga Koyu’ndaki uzun ve temiz sahilleri ve köyü ile hemen her yaştaki ziyaretçinin isteklerine cevap verebilecek nadir bir ören yeridir.
Çanakkale Yenice
Kazdağlarının eteğine kurulmuş olan Yenice, Çanakkale’nin en büyük ilçesidir. İlçenin en dikkat çeken özelliklerinden birisi bitki örtüsüdür. Ormanlık alanlarda yükseltinin dolayısıyla değişen mikroklima ve yetişme çevresi koşullarının etkisi ile değişik ağaç türleri ve bunların oluşturduğu karışık topluluklar vardır. Bölge ormanlarında Akdeniz, Karadeniz ve kara ikliminde yetişen türler (Kızılçam, Karaçam, Meşe Türleri, Kestane Göknar, Gürgen, Kayın, Çınar, Kızılağaç, Dışbudak, Ihlamur, Fındık) görülmektedir.
Yenice Ormanları, endemik Kazdağı Göknar’ı( Abies egui-trojani) ve nadir bulunan türler bakımından da dikkat çekicidir. Kazdağı Göknarı’nın vatanı Kazdağı’dır. Adını Troya Antik antik kentinden alan bu göknar türüne yalnızca bu yörede rastlanmaktadır. Yenice, alternatif turizm olanakları bakımından (termal-doğa sporları-atıcılık vb.) cazibe merkezi durumundadır. Asar Mevkii 27.02.2007 tarih ve 2007/11712 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir.
İlçede kısmen doğa turizmi yapılmaktadır.
İlçede kısmen doğa turizmi yapılmaktadır.
Nesli tükenmekte olan hayvanlardan karaca ve doğal alabalığın varlığı bölgedeki zengin faunanın örneğidir. Yapılan Arkeolojik çalışmalarda bölgede, Truvalılar, Hititler, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğuna ait kalıntılara rastlanmaktadır. Troia’lıların at yarışı düzenledikleri Agonya Ovaları ve M.S. II. Yüzyılda İmparator Hadrianus’un ayı avı düzenlediği Asar Dağlarında birçok tarihi kalıntı da mevcuttur.
- Hadrianus Kalesi (Asar Kale)
- Küçük Hisarlık
- Baba Kale (Taban Kale)
- Çal Kale
- Üvecik Tepesi
- Kabalı Hisar Tepe
- Kabalı Kilise Patlağı
- Çırpılar Hisar Tepe
- Çınar ve Seyvan Köyü
İlçedeki antik yerleşimlerdir. Yenice’nin en eski yerleşimi Seyvan Köyünde Issız Cuma adıyla anılan ahşap çatılı cami mimarisi ile dikkat çekmektedir. İlçede, Doğa yürüyüşü, Doğa Fotoğrafçılığı, Yamaç Paraşütü, Dağ Bisikleti yapılabilecek turizm aktiviteleridir. İlçe merkezinde ve Kalkım’da 3 yıldızlı birer otel bulunmaktadır. İlçede ki toplam yatak kapasitesi 250’nin üstündedir. Çanakkale- Yenice arası 90 km dir. Karayolu ile ulaşım sağlanmaktadır.
Troia Örenyeri
Troia Antik kentin yeri ve kalıntıları Çanakkale Boğazı güney girişinde, Erenköy (İntepe) Beldesi, Tevfikiye (Asarlık) köyü yakınında Hisarlık (eski Pergamos) mevkiinde ovaya egemen bir tepecik üzerindedir. Çanakkale İl merkezine 30 km. mesafededir.
Kent için kullanılmış iki isim de Homeros’tan çok daha eskiye dayanmaktadır. Destan eskilerden anlatıla gelerek Homeros’a kadar ulaşmıştır. Homeros’un İliada destanında aynı yer için hem Troia hem de İlios ismi kullanılmıştır. İliada Destanı’nda 49 kez Troia, 106 kez İlios ismi geçmektedir. İliada’da “kutsal İlios” tanımlaması sıkça rastlanır.
Kent için kullanılmış iki isim de Homeros’tan çok daha eskiye dayanmaktadır. Destan eskilerden anlatıla gelerek Homeros’a kadar ulaşmıştır. Homeros’un İliada destanında aynı yer için hem Troia hem de İlios ismi kullanılmıştır. İliada Destanı’nda 49 kez Troia, 106 kez İlios ismi geçmektedir. İliada’da “kutsal İlios” tanımlaması sıkça rastlanır.
Daha az kullanılan Troia ise “sağlam duvarlarla çevrilmiş”, “güçlü kuleli”, “geniş caddeli”, “rüzgarlı” tanımlamalarla birlikte anılmaktadır. Troia Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki Hisarlık mevkindeki Tunç Çağından kalma kale ve kentle birlikte Troia Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos’un efsanevi kentinin ortak adıdır. Troia, İlios ya da İlion olarak da anılıyordu. Troia’da zengin bir amatör arkeolog olan Heinrich Schliemann Homeros’un İliada Destanı’ndan yola çıkarak 1870 yılında antik şehri bulmak için kazılara başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok defineciliğe yakındı. Priamos’un efsanevi hazinesini arıyordu. Troia II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda gerçekten de bir hazine buldu. Sonradan uzmanların Priamos’un hazinesi olmadığı görüşüne vardıkları hazineyi kaçırdı. Hazine uzun süren bilinmezlik döneminden sonra Rusya’da Puşkin Müzesi’nde ortaya çıktı.
Troia ile ilgili en popüler öykü de bu oldu. Troia başından beri büyük tartışmalara konu oldu; bilim çevrelerindeki tartışmalar günümüzde de sürüyor. Büyük kamplaşmalara neden olan Troia’da ilk bilimsel kazılar Schliemann’dan çok sonra Wilhelm Dörpfeld yönetiminde yapıldı. Ancak bu kazılarda da “bir şeyler bulabilmek” için kent höyüğünün altı üstüne getirildi. 1932 – 1938 yılları arsında Cari W, Blegan başkanlığında Amerikalıların yaptığı kazılarla Troia bilimsel yönden yeterli düzeyde incelenmeye başlandı. Günümüzde de süren kazıları 1988’den 2005 yılına kadar Tübingen Üniversitesi adına Manfred Korfmann yönetmiştir. Prof. Korfmann Troia ve çevreyle öylesine bütünleşmiştir ki, adını Manfred “Osman” Korfmann yapmış ve Türk vatandaşlığını almıştır.
Prof. Korfmann’ın 2005 yılında vefatından sonra, Tübingen Üniversitesi, Prehistorya ve Protohistorya Bölümünden, Prof. Dr. Ernst Pernicka ve ekibi tarafından yürütülen kazı 2012 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile iptal edildi. Devir teslim çalışmaları 26-28 Haziran 2013 tarihleri arasında gerçekleşecektir.
Gökçeada (İmroz)
Antik dönem yazarlarından Plinius, Imbrus veya Imbros olarak bahsettiği Gökçeada’nın ismi Osmanlı döneminde İmbros’tan İmroz’a dönüştürülür. Ada’nın adı Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde İmroz şeklinde geçmektedir. Ege’nin bu şirin adası, Gökçeada ismini 29 Temmuz 1970 yılında almıştır. Adanın en eski yerleşiklerinin Pelasglar olduğu bilinmektedir. Miltiades adayı M.Ö. 500’de Atina’ya bağlamıştır. Roma egemenliğine kadar Atina yönetiminde kalmıştır. 1455’te Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Gökçeada, 1922 – 1923 yılları arasında Yunan işgalinde kalmıştır. 1923 yılında Lozan Antlaşması’na göre 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.
Parion (Biga)
Parion, Çanakkale İli, Biga İlçesi, Kemer Köyü sınırlarında bulunmaktadır. Marmara Denizi kıyı kenti olan Parion, 2005 yılından beri yürütülen çalışmalarda özellikle nekropolis alanında elde edilen veriler göz önünde bulundurulduğunda bir Troas kenti olduğu kabul edilmektedir. Antik Parion, batısında Lampsakos, doğusunda Priapos ve güneyinde Skepsis gibi önemli kentlerle komşudur. Eusebius, Parion’un M.Ö. 709 yılında kurulduğunu söylemiştir. Parion isminin kökeni ile ilgili üç görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki Parion kökeninin Paros’tan geldiği, diğeri Erythrailı göçmen Iason ve Demetria’nın oğlu Parius’dan türediği, sonuncusu da ismin Troia prensi Paris’ten kaynaklandığı ve Paris’in şehri anlamına geldiğidir.
Parion M.Ö. 478-477’de Delos Birliği’ne üye olmuştur. M.Ö. 431-404 yıllarında Atinalılar ile Spartalılar arasında patlak veren Peloponnessos Savaşları’nda Parion, Atinalılar’ın tarafında yer almıştır. Kent M.Ö. 387’de Kral Barışı sonrası tekrar Pers egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 334’te Persler’i Granikos Savaşı’nda yenmesiyle Anadolu’da yeni bir dönem başlamıştır. M.Ö. 188’de yapılan Apameia Barışı sonrası Romalılar’ ın Pergamon Krallığına bıraktığı Troas,M.Ö.133’te Kralı III. Antiokhos’un ölmüyle tekrar Romalılara bırakılmıştır. Kentin öneminin farkında olan Roma, Parion’u ilki Julius Caesar ya da Augustus Dönemi’nde, ikincisi de Hadrianus Dönemi’nde olmak üzere iki kere koloni kenti olarak ilan edilmiştir. Kentin Hadrianus Dönemi’nde ikinci kez elde ettiği statüden sonra mimari faaliyetlerinde hızlanma olduğu tahmin edilmektedir.
Özellikle kentin en göze çarpan yapılarından biri olan ve M.S. 2. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen tiyatronun mimari bezemeleri ve kabartmaları da bunu doğrular niteliktedir. M.S. 2. Yy’dan itibaren Hıristiyan toplulukların bulunduğu bir kent olan Parion, Bizans Dönemi’nde de önemini yitirmediğini ve önemli bir piskoposluk merkezi olduğunu Eustathis, (M.S. 312 – 330) Hesychius (M.S. 431) ve Thalassius (M.S. 451) adlı rahiplerin Parion’da görev yapmasından anlaşılmaktadır. İlk defa Herodot ve Ksenophon daha sonra da Strabon’un bahsettiği Parion’da İ.Akşit, 1970’lerde Çanakkale Müzesi adına yüzey araştırması yapmıştır. Bu çalışmaların ardından 1997 yılında Prof. Dr. Cevat BAŞARAN başkanlığında yüzey araştırmaları yapılmış ve 2005 yılından itibaren ilk bilimsel kazılara kentin Güney nekropolünde başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda çalışmalar, Roma Tiyatrosu, Roma Hamamı, Yamaç Kapısı, Odeion, Hellenistik Kule ve Sondaj Yapısında da sürdürülmüştür.
Parion Artemisi
Parion’da kazı yapılan bölgelerden biri olan ve kentin önemli yapıları arasında yer alan odeionda, 2012 yılındaki çalışmalar sırasında, parçalar halinde bir mermer heykel ortaya çıkarılmıştır. İlk bulgulara göre M.S. 2. Yüzyıla ait; bazı parçaları kayıp, giysili kadın heykelinin, sol elinde tuttuğu yay ve sol el orta parmağı altına sıkıştırılmış ok ile sol yanında duran kütüğün üzerine yerleştirilmiş sıçrar durumdaki köpek-tazı ve önündeki geyik-ceylan başı ve olasılıkla sırtındaki sadak dolayısıyla, Tanrıça Artemis’e ait olduğu tahmin edilmektedir. Heykel, yaklaşık 1.70 m. Yüksekliğinde, kaliteli beyaz mermerden yapılmış olasılıkla yangında yok olmuş üst gövde parçaları da dikkate alındığında, bugüne kadar ele geçen Tanrıça Artemis heykelleri arasında çok yakın bir benzeri bulunamayan grupta, özgün bir kompozisyon olduğu ortaya çıkmaktadır. Heykele ait başka parçaların da bulunma ihtimali nedeniyle, korumaya alınan heykel yapılacak restorasyon sonrası bütünüyle sergilenecektir.
Parion Kentauros Triton
Parion kenti yüzey araştırmalarında akropolün doğusundaki çöküntü sayesinde tiyatro olduğu anlaşılan yapı, ilk defa 2006 yılında kazılmaya başlanmıştır. Tiyatroda ele geçen çok sayıda mimari eleman yanında, 2012 kazı sezonunda, Kentauros-Triton? Heykeli bulunmuştur. Tiyatro sahne binası içinde aktör odaları denilebilecek bölüme diğer bloklarla birlikte taşınmıştır. 130 cm. yüksekliğindeki heykelin baş kısmı kırık olarak ele geçmiş ve onarılmıştır. Kolları kırık olan heykelin alt bölümü de kayıptır. Benzeri görülmeyen bu heykelin, yapının alınlık bölümünde köşelere yerleştirildiği düşünülmektedir. Heykel M.S. 2. Yy’a tarihlenmektedir.
Çanakkale Arkeoloji Müzesi (Merkez)
Çanakkale’de Müzecilik faaliyetleri Atatürk’ün zamanında başlamıştır. 1936’da Zafer Meydanında tarihi mermer ve taş eserler toplanması ile başlanılmış, 1965 yılında ise yine aynı meydan da bulunan kilisenin ek binasında Müze Müdürlüğü kurulmuştur. 19. yy. sonlarında Çanakkale’nin birçok antik kentinde kazı yaparak bulduğu eserlerin çoğunu yurt dışına çıkaran, çok az bir bölümü Türkiye’de kalan Frank CALVERT’in koleksiyonunun bir bölümünün Çanakkale Müzesine devir edilmesi, Ayrıca Troia’da 1932-1938 yılları arasında üçüncü dönem kazılarını yapan Carl BLEGEN’in Troia eserlerinden bir kısmının Çanakkale’ye getirilmesiyle Müzenin koleksiyonu oluşmaya başlar.
1959 yılında Dardanos Tümülüs’ünde ortaya çıkarılan zengin buluntular Çanakkale tarihinin Troia’dan sonra en önemli keşiflerinden biri olur. Dardanos Tümülüs’ünde ve Bozcaada’ da, Tenedos antik kentinin nekropolünde ortaya çıkan önemli buluntular sonucu bu günkü müze binası planlanmıştır. Yeni müze 1984 yılında yapımı tamamlanarak hizmete açılır. Zafer Meydanındaki Müzenin eserleri de yeni müzeye taşınır. Çanakkale Müzesinde; Çanakkale de bulunan antik kentlerden ve çevresinden gelen eserler kronolojik sıra gözetilerek sergilenmektedir. Müzede 12.747 arkeolojik eser, 15.237 sikke ve 2.714 adet etnoğrafik eser koruma altındadır.
Troia Salonu
1870 yılında H. SCHLİEMANN’la başlayan, 1893 yılında W. DÖRPFELD ve 1932 yılında C. BLEGEN, 1987 M. KORFMANN başkanlıklarında yapılan Troia kazılarında ortaya çıkan eserler Kronolojik sıra ile teşhir edilmektedir. Ülkemizdeki ilk höyük kazılarından olan Troia, Arkeolojide Erken Tunç Çağı ile Demir Çağı (3000-1250) arasındaki seramiklerin tarihlenmesinde mihenk taşı oluşturması nedeni ile oldukça önemlidir. Bu seramikler Erken Tunç Çağı ile Geç Tunç Çağı arasındaki seramik teknolojisinin gelişimini göstermektedir. Sergilenmekte olan bu eserler binlerce yayında yer almış ve uluslararası sergilerde teşhir edilmiş, arkeoloji dünyasınca tanınan özgün eser guruplarından oluşur.
Assos Salonu
Assos antik kenti kazılarında 1980 yılından bu yana çıkan buluntular sergilenmektedir. Bu bölümde lekytos’lar, kaseler ve tanrıça figürinlerinin yanı sıra bir çocuk mezarından çıkan pişmiş topraktan yapılmış, kolları ve bacakları ekleme kukla, oyuncaklar konusunda aydınlatıcı bilgi vermektedir.
Dardanos Tümülüsü Salonu
Çanakkale Merkez, Çınarlı Köyü sınırları içinde, 1959 yılında tespit edilen Dardanos Tümülüsü, antik çağda bölgeye ismini veren Kral Dardanos’un kenti olan Dardanos antik kentinin kurucularının aile mezarı olması nedeni ile önemlidir. Mezar odası içinde elde edilen 300’den fazla arkeolojik obje salonda sergilenmektedir. Bunlar arasında altın takılar. Taş ve pişmiş toprak kaplar, pişmiş toprak heykeller ve yazıtlı bronz kaplar bulunmaktadır.
Afrodit Heykelciği
Dardanos Tümülüsünün en önemli buluntusudur. M.Ö. 4.yy. heykeltraşlarından olan Praksitele’sin ‘’Knidoslu Afrodit’’ adlı eserinin M.Ö. 1. yy da yapılmış olan en erken kopyasıdır. Hamamda güzellik tanrıçasını anlatan heykel, sağlığı ve güzelliği sembolize eder. Ayrıca heykeltraş tanrıçayı çıplak betimleyerek, sanattaki özgürlüğü vurgulama cesaretini göstermiştir.
Polyksena Lahti
1994 yılında Biga İlçesi Gümüş Çay Beldesi, Kızöldün Tepesi tümülüsü kazısında ortaya çıkartılmıştır. Lahit Marmara Adası mermerinden yapılmıştır. Kiremit üçgen çatısı ile bir konut tarzında tasarlanan lahidin üzerindeki işlemeler, Kral Priamos’un kızı Polyksena’nın Akhileus’un mezarı üzerinde kurban edilmesini anlatır. Lahit özelliğinden ve kazı sırasında elde edilen buluntulardan dolayı M.Ö. 6.yy. sonlarına tarihlenmektedir.
Hadrian Heykeli
Anadolu M.Ö. 133 den sonra Roma’ya bağlanması ile Roma’nın bir eyaleti durumuna gelir. M.S 117-138 yıllarında Roma imparatoru olan Hadrian’da Troai’da imar faaliyetlerinde ve yardımlarda bulunur. Bu yardımların anısına Troia’ya dikilen heykelidir. Zırhlı olarak betimlenmiştir.
Gelibolu Mevlevihanesi
Gelibolu Mevlevihanesi, içlerinde çile çıkarılan, derviş yetiştirilen 15 Mevlevi Asitanesinden birisidir. 17. Y.Y da (Muhtemelen 1621 tarihinden önce) kurulan Mevlevihane bu onbeş Asitane içinde en geniş araziye ve en haşmetli Semahaneye sahiptir. Binalardan bugüne kalanlar, Hamza koy askeri bölge içinde ve deniz kenarına yakın alanda bulunan semahane-türbe ve taç kapıdan ibarettir. Mevlevihane’nin banisi ve ilk postnişini yeniçeri ağalarından Kara Hasan Ağa’nın oğlu Ağazade Mehmet Hakiki Dede’dir. Mevlevihane kendisine izafeten Ağazade Dergâhı adıyla anılmıştır. 1.Dünya Savaşı sırasında Mevlevihane’nin son şeyhi Burhaneddin Dede yedi dervişiyle birlikte Dördüncü ordu emrindeki Mevlevi alayına katılıp üç yıl Şam da kalmıştır.
Gelibolu’nun düşman işgaline girmesiyle birlikte cephanelik olarak kullanılan Mevlevihane uzun bir süre Askeri alan içerisinde yer aldıktan sonra 1994 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak onarılmış olup, 17 Eylül 2005 tarihinde ziyarete açılmıştır. Şuan kullanım ve denetimi Gelibolu İlçe Kaymakamlığınca sürdürülmektedir. Mevlevihaneler, Mevleviliğin Osmanlı Coğrafyasında yayılmasını sağlamıştır. Mevlevihaneler tarihte bir edep ve irfan merkezi olarak insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamalarının yanında aynı zamanda bir kültür ve sanat merkezi olarakta işlev görmüşlerdir.
Gelibolu Mevlevihanesinde Çanakkale Valiliği tarafından Şeb-i Aruz törenleri kapsamında “Balkan Coğrafyası Çanakkale de Buluşuyor” etkinliği gerçekleştirilmektedir. Gelibolu Mevlevihanesini Koruma ve Mevlevi Kültürünü Tanıtma Derneğitarafından her ay Sema Törenleri yapılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder